top of page

İlmeklerin Ardındaki Hikayeler: Sessiz Bir Direnişin ve İçsel Huzurun İzinde

Bazı hikâyeler sessiz başlar; bir annenin el hareketlerinde, bir çocuğun meraklı bakışlarında… Feyza Özgen’in örgüyle kurduğu bağ da tam olarak böyle, sözcüklerden önce dokunuşla başlayan bir hikâye. Onun için örgü, yalnızca ilmeklerin birleşimi değil; duyguların, düşüncelerin ve kadın olmanın farklı tonlarının örüldüğü bir alan. Kimi zaman sakinleşmenin, kimi zaman direnmenin bir yolu. Her satırında kendi iç sesini duyan, üretmenin iyileştirici gücüne inanan bir kadının hikâyesi bu: sabrı, yaratıcılığı ve farkındalığı ilmek ilmek örmüş bir yaşam öyküsü.

Feyza’nın bu içten paylaşımları, benzer duyguları yaşayan herkese ilham olacak nitelikte.


Size örgü örmeyi ilk kim öğretti? O anı hatırlıyor musunuz? Nerede, nasıl bir ortamdaydınız?


Örgü örmeyi ilk annemden öğrendim. Aslında başımda bekleyip örgü örme tekniklerini göstermemişti; ben annemi izlemiştim.


Örgüyle ilgili hatırladığınız en eski anınız nedir?


Yazın anneannemlere gittiğimizde her sene genç olmanın habercisi gibi, bir kız çocuğu örgü örmeyi öğrendiği için bir-iki hafta boyunca övgü konusu haline gelirdi. “Abide Abla gördün mü, Asiye’nin kızı lif örmüş; Ayten’in kızı maşallah, barikallah, bebek süveteri yapmış...” Çocukluk yaramazlığını bitirmek ve uslanıp köşeye oturmanın, yani yaşına göre çabuk olgunlaşan kızların duyurusu gibiydi. Bir sonraki sene bir arkadaşımız daha örgü örmeyi öğrenir ve istopa bir daha dönmemecesine giderdi. Tabii o zaman bunun farkında olmasam da artık oynayamadığım arkadaşlarımın hüznü hâlâ kendini hatırlatır. Ben zaten sakin bir kız çocuğu olduğum için kimse bana örgü öğretme gereği duymadı. Sonunda tek başıma oynayacağım oyunlar bulmaya çalıştım.


İlk örgü denemelerinizi görenlerin tepkisi nasıldı? Sizi şaşırtan ya da aklınızda yer eden bir anı var mı?


İlk örgü deneyimim, aslında anlam avcılığıydı. Annem bir şeye kızdığında çok hızlı örgü örerken bazen yavaşlardı. O anları takip edip şişi tutmayı, ilmek artırıp azaltmayı öğrenmiştim.Ardından annemin köşede duran yeşil örgüsünü alıp doğru mu kavramışım diye test etmiştim. Örgü artınca çok heyecanlanmıştım. Annem komşumuzun ziline basıp “Bak Ülker Abla, örgü örmüş çılgın kızın!” demişti.

En çok şaşırtan ise kardeşlerimi ziyarete gittiğimde, arkadaşlarıyla tanıştığım bir gündü. Onlarla otururken örgü örmüş, sohbetlerini dinlemiştim. Bir süre sonra arkadaşlarından biri “Sizin kardeşiniz ne yapıyor? Evlenebildi mi?” diye sormuştu.O zaman örgü örmenin zihinlerde nasıl bir etiketle algılandığını fark etmiş, hem şaşırmış hem de içten içe kızmıştım. Döner dönmez arkadaşlarımla birlikte “Örgü Örmeyi Öğrenmek İsteyen Erkeklere Örgü Kursu” düzenledik. Kadın-erkek fark etmeksizin çok yoğun bir katılım olmuştu.


İlk kez örgü ördüğünüzde size ne hissettirdi? Sizce örgü sizin hayatınızda neyin sembolü oldu?


İlk örgü ördüğümde, zihnimde her şey sakinleşmişti ve buna çok şaşırmıştım.

Asal sayılar, Tudem dergisinin yeni sayısı, çocukluk baş edemeyişleri ve her şey...Bazen okulda “Eve gidip örgü örsem” diye iç çektiğim çok olmuştur.

Bugün 33 yaşındayım ve “Eve gitsem de örgüme kavuşsam” dediğim anlar hemen hemen aynı.


Hayatınızda zorlandığınız ya da yalnız hissettiğiniz dönemlerde örgü size nasıl eşlik etti?


İçimden ne kadar fısıldarsam dışarıya o kadar yansıyan bir hâl aslında. Bazı çocuklar susunca her şey yoluna girecek sanır. Ama şimdi benim için bu, insanın kendine meydan okuması gibi; düşünceler, sözler, olaylar ve sonunda somutlaşan aksiyon planları.


Örgü örerken zihninizde neler olur? Düşüncelerinizi, duygularınızı nasıl etkiler?


Toplanmış bir oda, masa ya da hasadı yapılmış bir tarla gibi benim için...

Örgüye başladığımda bağıran iç sesim sakinleşir, bir sonraki sırada düzenlenir ve kendini anlatan motifleriyle bir sese dönüşür.


Çocuklukta başladığınız bu yolculuk yıllar içinde sizin için nasıl bir hobiye veya alışkanlığa dönüştü?


Başlangıçta “Bir şey yaptım ve bitti” heyecanı, şimdi “Daha çok yapmalıyım, neden örgü örmeyi sevenlerin dört kolu yok?” evresine geçti.


Örgü örerken çevrenizden aldığınız övgü ya da tepkiler size nasıl bir motivasyon verdi?


“İyi bir şey yapıyorum” hissi yerini “İnsanları tek bir şeyle değerlendiremezsiniz” düşüncesine bıraktı. Birçok sistemde örgü örmeyi seven kadınlar genellikle toplayan, ev içi emekçisi, fedakâr anne gibi görülüyor. Sanki iki çeşit kadın varmış gibi: Örgü örüyorsa daha anaç ve kadın, örmüyorsa ev işleriyle çok alakadar değil...Elbette istisnalar vardır ama yaygın düşünce bu yönde. Hatta bazı arkadaşlarımdan “Ben elime şiş bile almadım, hep ders çalıştım” sözünü duyuyorum. Başarılı ve güçlü kadın ülküsü, örgü örmeyi sevebileceklerini engelliyor belki de. Bana göre örgü örmek tam aksine, başkaldırının tam adresi.


Bugün gündelik hayatınızda örgünün nasıl bir yeri var? En çok nerede örgü örmeyi seviyorsunuz? Hangi ruh hâllerinde elinize şiş ya da tığ almayı tercih ediyorsunuz?


Şu an ders çalışmak ya da bir projeyi bitirmek için bir ödül gibi.

“Yetiştirmem gereken işlerimi bitirip örgüme kavuşacağım, proje bitince örgü öreceğim, serin bir yer bulursam ellerim terlemez...” gibi düşüncelerim oluyor.


Şu anda seni dinleyen, benzer duygulardan geçen insanlara ne söylemek isterdin? Bir cümle, belki bir his, belki de içten gelen bir tavsiye…


Fatma Aliye Hanım’ın Udi (1899) romanında Bedia, kendi musikisini yaratmak için birçok engelle mücadele etmek zorunda kalır. Geçimini sağlamak için de bazı günler örgü örüp satar. Fatma Aliye Hanım, Bedia’yı şöyle betimler:


“Bedia, hayatın şiddetiyle yalnız kalınca eline iğnesini aldı; gönlünü meşgul etmek için ince işler örmeye koyuldu. Her ilmikte bir düşünce, her düğümde bir hatıra gizliydi. Kadın, el işinde hem sabrı hem teselliyi bulur.”- Aliye, F. (1899). Udi. Çev: A. İnan.




Örgü Örmek


Kendi Cümlelerimle;


Feyza’nın sözleri bize, üretmenin her zaman sessiz bir başkaldırı olduğunu hatırlatıyor.

Örgü, toplumsal kalıpların ötesinde bir özgürlük alanı yaratıyor; kadınların yalnızca “ev içi emek” olarak değil, düşünce, duygu ve yaratıcılıkla var olabileceğini gösteriyor. Her ilmek, görünmeyen emeğin sesi; her motif, güçlü bir kimliğin ifadesi.


Çünkü bazen en derin değişim, dünyayı değil, sadece bir ipliği tutuş biçimini değiştirmekle başlar.



Siz de örgüyle kurduğunuz bağı, kendi hikâyenizi paylaşmak isterseniz, bana mail atabilirsiniz:  aysenurwellknit@gmail.com



Yorumlar


bottom of page